Japonyanın Kuzeyine gittik

Japonyanın Kuzeyine gittik

Japonyanın Kuzeyine gittik

  • 29 / MART / 2017

Japonyanın en kuzeyinde bulunana Hokkaido adasının içinde yer alan Sapporo ve Higashikawa kent ve kasabalarını ziyaret ettik.

            Japonya denilince aklımıza ilk olarak gururlu ve çalışkan insanlar gelir. Hakkında en genel olarak bu bilgilere sahip olduğumuz Japonya’nın Hokkaido Adası’na ve burada bulunan Sapporo  ve Asahikawa kentine sizlerle düşsel bir yolculuk yapacağız. Türkiye’den Sapporo’ya direk uçuş olmadığı için ilk önce Japonya’nın başkenti Tokya’ya iniyoruz. Buradan ise Sapporo’ya yaklaşık 2 saat kadar süren uçak yolculuğu sonucunda ulaşıyoruz. 2 milyon nüfuslu olan Sapporo ile Tokyo arasında günde karşılıklı birçok sefer  olduğunu ifade edersek şehrin hızını anlamanız için size güzel bir örnek olacaktır. Biz biraz rahatımıza düşkün olduğumuz için havayolunu tercih ettik, tabi siz uzun yolculuğu seviyorsanız  tren ve deniz yoluyla bu kente ulaşmanız mümkün.  Sapporo Japonya’nın önemli kentlerinden birisi olmakla birlikte Hokkaido Adamızın kuzeyinde yer alıyor.

            Şehrin ilk olarak kendini gösterdiği ve ismini duyurduğu zaman ise 1972 yılında gerçekleştirilen kış olimpiyatları ile oluyor. O seneden sonra her sene yapılan Sapporo Kış Festivali yaklaşık 2 milyon kadar ziyaretçi çekiyor. Düşünebiliyor musunuz şehir bir festival ile kendi nüfusu kadar turist çekiyor. İnsan neden bizim ülkemizde böyle şeyler yapılamıyor diye içerlemeden de edemiyor. Neyse şehrimize geri döndüğümüzde böyle bir organizasyonunda hakkını verdiklerini görüyoruz zira Japonya'nın en iyi kayak pistleri bu şehirde bulunuyor.

            Hokkaido Adası’na geri dönecek olursak ilk olarak bu adanın isminin anlamına bakalım derim. Hokkaido’nun kanjisi kelime anlamıyla “Kuzey denizine açılan yol” anlamına geliyor.  Bu güzel adada 63 yanardağ bulunurken bunlardan beş tanesi aktif durumda bulunuyor. Adamızda bulunan teleferikle zirveye yönelik yolculuğumuz bize buranın güzelliğini bir kez daha gözlerimize çaktı desem yeridir. İlk dikkatimizi çeken ise bu soğuk adada bitkilerin mükemmel bir renk cümbüşü oluşturmasıydı. Yaklaşık 30 dakika sonunda vardığımızda basınçtan dolayı kulaklarımızda bir sızı hissetsek de asıl bizi etkileyen havanın 10 derece daha soğuk olmasıydı. Teleferikle yukarı çıkacak olanları sıkı giyinmeleri konusunda kesinlikle uyarıyorum. Fotoğraf makinelerimize sarıldık ve bir kartpostal tadında fotoğraflar çektik.  O yüzden burası özellikle fotoğraf tutkunları için tam bir cennet diyebilirim. Eğer sizde güzel karelerle anınızı ölümsüzleştirmek istiyorsanız mikro merceklerinizi yanınıza almayı unutmayın.

            Adamızın şehri Sappora’ya geri geldiğimizde şehrin yol haritasının sanki cetvel ile nizami bir şekilde çizilmiş dama tahtasını andırdığını fark ettik. Öğrendiğimize göre diğer Japon şehirlerinden bu özelliği ile ayrılıyormuş. Yüksekleri çok sevdiğimizi biliyorsunuz bu şehirde de bundan geri kalamazdık.  Şehrin merkezinde yer alan JR. Tower’ın 38.katına çıkarak şehri yukardan izledik size de tavsiye ediyoruz. Şimdiye kadar şehri sadece kış turizminden ibaretmiş gibi gösterdik ama durum öyle değil. Şehir teknoloji ve perakendecilik alanında da ileri bir şehir. 

            Adanın iklimine gelecek olursak kış sporlarının yapıldığı yerin sıcak olacağını söylememiz haliyle mümkün değil. Karasal iklimin hâkim olduğu Sapporo’da yıllık sıcaklık ortalaması 8.5 derece. Yaz ayları yağışsız ve sıcak geçerken kışın soğuk ve bol kar yağışlı geçiyor. Doğasını ve hali hazırdaki tek düzenli sanayisi olan tarımını bir turizm temasına dönüştürmeyi başarmış olan bu ada takdire değer bir pazarlama taktiği sergiliyor.

            Hokkaido Japonya’da biranın ilk üretim yapıldığı yer. Sapporo ise en ünlü bira markalarından birisidir. Her ne kadar merkez şu an Tokyo’ya kaymış olsa da Sapporo kenti hala birayla anılıyor ve meraklıları bizzat gelip biralarını bu şehirde yudumluyor. Ayrıca şehirde bira müzesi bulunuyor. Bu müzenin içinde ayrıca restoranlar bulunuyor ve burada biranın tarihine yolculuk ederken biranızı da keyifle yudumlayabilirsiniz.  

            Şehrin tam merkezinde bulunan Odori Parkı 1,5 km uzunluğunda olup yaz ve kış birçok festivale imza atıyor. Şehrin en önemli turist çekim alanlarından biri olan Odori Parkı’na bahar ayında gitmenizi tavsiye ediyoruz. Özellikle kar festivali için gidecekler için tavsiyemiz önceden yerinizi ayırtmanız. Nitekim otelleri aylar öncesinden doluyor.

            Japonlarında hamam kültürü olduğunu biliyor muydunuz? Evet Japonya’da böyle bir kültür var bizde yorucu şehir yolculuğundan sonra onsen ( hamam)  yapma isteğine düşüyoruz. Bunun için şehre yakın bir mesafede yer alan Morukoma Kaplıcası’na (1915) gidiyoruz.  Burada kendimizi yeniledikten sonra şehre 1,5 saat mesafedeki Shikotsuko Gölü’ geçiyoruz. Göl ve çevresinin tam bir doğa harikası olduğunu sizlere söylemeliyim.  Göle geldiğinizde bu eşsiz güzelliği 15’er kişilik ufak tekneler ile tamamlayabilirsiniz. Bu teknelerin alt kısmında yer alan camlı kamaradan; suyun altını ve balıkları izlemeniz ise mümkün. Mutlaka birçok güzelliği içinde barındıran Hokkaido’nun bir başka özelliğinin ise Japonya’nın en bozulmamış ve bakir ormanları bu bölge de bulunması olduğunu öğreniyoruz.

            Bizler ‘yediğin içtiğin sana kalsın gezip gördüğün yerleri anlat’ desek de her zaman konuyu yemeğe getiririz. Biz konuya direk girelim. Bölgenin yemek kültürü çok zengin. En ünlü yemeklerinden biri ise: “Cengiz Kağan Kebabı.”  eğer bu güzel adaya gelirseniz aç kalmayacağınızın garantisini verebiliriz. Yine bu yemeği yemek isterseniz şehrin merkezindeki Sapporo Müzesi’ni tavsiye ediyoruz. Yemeğe başladığınızda önünüze bir mangal konuluyor. Size verdikleri beyaz bir önlük ile mangal keyfine başlıyorsunuz. Tabi bu tecrübeyi bize yaşattıkları için Hokkaido Japon Türk dostluk dernek üyelerine teşekkür ediyoruz.  Bir şekilde Türkiye’ye bir ya da birden çok gelerek Türk kültürünü sevmiş olan üyeler ile zaman geçirmek hayli güzeldi.

            Adada gezimize tam gaz devam ediyoruz. Otobüs ile 1,5 saatte yine Hokkaido’nun eşsiz cennetlerinden Asahikawa’ya ulaşıyoruz.  Ulaşım için otobüs ya da treni tercih edebilirsiniz. Sapporo’dan sonra Asahikawa daha sessiz ve sükûnet içeren bir merkez olarak bizi karşılıyor. Şehir mimarisinin muazzamlığı ilk gözümüze çarpan şey oluyor. Evler birbirinden uzak ve büyük olmasının yanı sıra geniş caddeleri dikkat çekici. Geniş yollarda hiçbir trafiğin emaresi okunmuyor. İstanbul’dan buraya gelecekler kesinlikle bir iç geçirecektir. Yamada Sensei ile konuşmam sonucunda bu bölgeye gelen ilk Türklerden biri olduğumu öğreniyorum.  Bunu aynı zamanda sokakta yürürken insanların dikkatli bakışlarından da anlayabiliyorsunuz. Diğer yerlere nazaran buradaki kişilerin daha cana yakın ve sıcak kişiler olduğunu söyleyebilirim.  Tokyo’nun gri havasından sonra daha yeşil bir kent olan Asahikawa’da bu renkliliğin insanlarına da yansıdığı çok açık.

            Asahikawa’nın bir başka özelliği Türk Japon Dostluk Derneği’nin merkezinin burada olması. Derneğin Kurucusu ve Başkanı olan Yamada Eiji çok kibar birisi, bizi sıcakkanlı karşılamasının yanı sıra akşam yemeğine de davet ediyor. Derneğin diğer üyeleriyle güzel bir akşam yemeği geçiriyoruz. Yemekte Türkiye’ye daha önceden gelmiş ya da gitmeyi arzu eden kimseler ile tanışma fırsatı buluyoruz. Dünyanın diğer ucunda Türkleri seven bir dernek ve üyeleri ile bir araya geliyoruz.         

            Bu güzel akşam yemeği ve hoş anılarla Japonya gezimizin sonuna geliyoruz. İlk fırsatta bu güzel adayı ziyaret etmeniz dileğiyle…